29.03.2024 - Bilgi Vitrini & Sanal Ansiklopedi
Bilgi Vitrini

Çocuklarınız takıntılı olmasın, dikkat edin!

Çocuklarımızın takıntılı olmamaıs için neler yapabiliriz ?

Çocuklarınız takıntılı olmasın, dikkat edin!

Çocuklarımızın takıntılı olmaması için neler yapabiliriz ?

Çocuğunuz ellerini çok sık ve neredeyse derisini soyacak kadar ovalayarak yıkıyorsa, ödevlerini yaparken aşırı zaman kaybediyor, defterleri silinmekten yıpranıyorsa, odasının temizliğinde aşırı titizleniyor, sürekli kötü bir şey olacağını düşünüyor ve aile üyelerinin sık sık sağlık durumlarıyla meşgul oluyorsa davranışlarını tanımlamak için vakit kaybetmeden doktora danışmanız gerekiyor demektir. Mantıklı olmayan, tekrar eden düşünce, davranış ya da alışkanlıklar olarak tanımlanan “takıntı”nın çocukları ilgilendiren boyutu hayli fazla. Öncelikle çocukça isteklerle takıntılar ebeveynlerce karıştırılarak teşhiste vakit kaybı yaşanıyor. Hiçbir şekilde fark edilemediğinde takıntılar erişkinlikte hayatın tamamını etkileyebiliyor. Tedavisi ise uzun sürmekle birlikte bazen aileyi de tedaviye katmak gerekiyor.

5 YAŞTAN İTİBAREN AZALMAYAN TAKINTILARA DİKKAT!

 Çocuklardaki takıntı konusu iki farklı açıdan ele alınıyor. Genel gelişim süreci olan 2-5 yaş döneminde çocuklarda takıntıyı andıran, tekrara dayalı pek çok davranış ve alışkanlıklara rastlanabiliyor. Hep aynı bardaktan su içmek, yatarken aynı masalı dinlemek gibi davranışlar 2-5 yaş arası normal olmakla birlikte giderek azalması bekleniyor. Bu tür davranışların sıklığı ve şiddeti 5 yaştan itibaren azalmadığında, kaygı ve huzursuzluklar başladığında bu davranışlar rahatsızlığa işaret ediyor. Anne babanın takıntılı davranışları ayırt edebilmesi ve nasıl bir tutum geliştirilmesi gerektiği hakkında bilgi sahibi olması çocuğun erken teşhis ve tedavisi için önemli. Çünkü takıntılı davranışlar bugünden yarına kısa sürede tedavi edilecek bir rahatsızlık olmayıp uzun ve sabır isteyen bir süreç gösteriyor. Tedavi edilmediği takdirde erişkin dönemde bulguları artıyor, hayatın tamamını etkileyen bir rahatsızlığa dönüşebiliyor.

AİLELERİN GÖZÜNDEN KAÇABİLİYOR

Çocuklara ilişkin takıntılar, yani bilimsel adı ile obsesif kompulsif bozukluk, ailelerin gözünden kaçabiliyor. Aileler böyle bir rahatsızlığı çocuklarına konduramıyor ve çocukça inatçılık ya da tutturma şeklinde tanımlayabiliyor. İlerleyen yaşlara ise takıntının birdenbire başladığını düşünebiliyorlar. Oysaki bu rahatsızlık uzmanlara göre baştan beri hep var. Prof. Dr. Bengi Semerci’ye göre, çocukluk dönemindeki bazı özellikler hastalık belirtileriyle benzerlik gösteriyor. “Özellikle küçük çocukların gelişimi sırasında bazı şeyler törenseldir. Örneğin yatmadan önce yapılan birtakım davranışlar küçük yaşlarda normalken, ilerleyen yaşlarda obsesyon ve kompulsiyonlara dönüşebilir. Küçük çocuklar yatağa girmeden belli sıra izleyen bazı kurallara uyarlar. Giyinme, masal anlatımı, belli bir yerde yatma gibi. Bunlar olmayınca huysuzlaşabilirler. Ama sekiz-dokuz yaşından sonra bu düzen değişir. Ancak bu durum, hastalık belirtisi olduğunda devam eder ve herhangi biri olmadığında aşırı kaygı, olayı baştan yapma gibi belirtiler ortaya çıkar. Benzer şekilde küçük çocuklarda çizgilere basmadan yürüme bir oyundur. Erişkin dönemde ise bu bir kompulsiyon olabilir. Bu çocukluk ritüellerini kompulsiyonlardan ayıran en büyük özellik, ritüeller bir çeşit sosyalleşmeyi artırıcı, kaygıyı azaltıcı rol oynarken, kompulsiyonların kısıtlayıcı ve sıkıntı verici olmasıdır. Eğer ritüeller sıkıcı, kaygı verici ve yaşamı etkileyen hale geldiyse hastalık boyutuna ulaşmış demektir.”

EBEVEYNLER NE YAPMAMALI?

Ebeveynlerin takıntılı davranışlar karşısında gösterdikleri bir takım temel yanlışlıklar bulunuyor. Çocuğun davranışlarının takıntı olduğunu fark etmemek, fark edildiğinde yanlış tanımlamak, takıntılar karşısında sinirlenmek inatlaşmak, ceza vermek gibi yanlış tutumlar sergiliyorlar. Ebeveynler öncelikle takıntılı davranışın çocuğun beyinsel faaliyetlerinden kaynaklandığını kabullenmeli. Prof. Dr. Kemal Sayar takıntılı davranışa ailenin yol açıp açmadığı hususunu şöyle izah ediyor: “Geçmişte bazı kuramcılar, anne-babaların verdiği eğitimin, çok sıkı tuvalet eğitiminin, çocukların takıntılı yetişmesine yol açtığını ileri sürerlerdi. Bu görüş bu günlerde neredeyse terk edilmiştir. Çünkü takıntıya daha ziyade beynin bir takım bölgelerindeki kimyasal madde salınımı düzensizliklerinin neden olduğu düşünülmektedir.”

Tedavide ise çocukla beraber ailenin de katılımı önemli. Özellikle çocuk kompulsiyonlarına aileyi katmışsa ya da aile içindeki davranışlar hastalığı artırıyorsa, ailenin de tedavide etkin yer alması gerekiyor. Bunun dışında çocuğun bireysel tedavisinde obsesyonları için ilaç tedavisi uygulanıyor. Zira bu hastalığın oluş nedenlerinde biyolojik faktörler önemli yer tuttuğundan ilaç tedavisi önemsenmeli. Çocuğu destekleyici terapiler de tedavi için
öngörülüyor.

PROF. DR. KEMAL SAYAR: “TAKINTILARIN ÇOĞU ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE BAŞLAR.”

Çocuğunda takıntı-saplantı ve benzeri düşünce ve davranışlar olduğunu fark eden  anne-babalar her şeyden önce çocuklarını suçlayıcı tutumlardan uzak durmalıdırlar. Çocuk tekrarların verdiği sıkıntı ile uğraşırken buna bir de anne-babanın eleştiri ve suçlamaları eklenirse sıkıntı daha da artacak ve belirtiler artarak devam edecektir. Anlayışlı davranmak ve çocuğun sıkıntısını paylaşmak gerekir. Ceza ve yasaklamalarla takıntıları-saplantıları önlemeye çalışmak çocuğa verilebilecek en büyük zarardır. Uzun sürebilecek tedavi süresinde ailenin en önemli katkısı çocuğun tedaviye devamını sağlamak, destek olmak ve anlayışlı bir tutum sergilemektir.

Takıntılar genellikle erişkin yaşın hastalığı olarak bilindiğinden çocuklarda görülmediği gibi yanlış bir kanı vardır. Oysa erişkin dönemi takıntılarının çoğu çocukluk döneminde başlamaktadır. Ancak çocukluk döneminde ilgisizlik, üzerinde durulmama ya da çocuğun belirtileri gizleme eğilimi nedeniyle gözden kaçabilmektedir. Yapılan araştırmalarda yetişkin yaşta tanısı konmuş kişilerin önemli bir kısmında hastalığın yaklaşık 5-15 yaşları arası başladığı görülmüştür.

Çocuklarında takıntı belirtileri gören anne-babalar önce şaşırır, çocuklarının sorunlarına ve tekrarlayan hareketlerine bir anlam veremezler. Her şey yolunda gidiyorken çocuklarının anlamsız, mantıksız yersiz söz ve hareketleri aileyi çok endişelendirir. Bazı anne-babalar çocuklarının bunları kasten yaptığı kanısına varır. Çocuğun bu tekrarlayan davranışlarını engellemeye çalışır, hatta bazen çocuğu suçlamaya kalkarlar. Böyle bir tutumla karşılaşınca daha da sıkıntı yaşar. Çocuk kendi elinde olmayan ve çözemediği sorun sebebiyle suçlanmaktadır.

ÇOCUKLARDA SIK GÖRÜLEN TAKINTILAR
• Mikrop ve bakterilerden aşırı derecede korkma
• Sürekli temizlik yapma ihtiyacı
• Dışarıdan kendisine saldırı geleceği düşüncesi
• Aşırı düzenli hareket etme isteği
• Dini konularla ilgili takıntılar
• İdrarı ve temizliği ile ilgili endişeler
• Şanslı ve şansız sayı ve nesneler
• Cinsel ve agresif düşünceler
• Ev işlerine dair endişeler (örneğin odasının ve evdeki tüm bölümlerin düzenli olmasına karşı aşırı istek)
• Aniden çıkardığı sesler ve yaptığı hareketler
• Aşırı sıklıkla görülen el yıkama, diş fırçalama,
duş alma
• Anlamsız ritüeller (örneğin dışarı çıkmadan önce üç kere kapıyı açıp kapama)
• Sayma ve dokunma ritüelleri
• Aşırı sıklıkla yapılan oda temizliği
• Kendini koruduğuna inandığı için bazı davranışları yapmayı tekrarlaması

İŞARETLER NELER OLABİLİR?
• Sabun ve tuvalet kağıtlarının aşırı tüketimi
• Ödev yaparken aşırı zaman kaybetmesi
• Defterinde ve kitabında silmekten kaynaklanan yırtıklar veya delikler

Click to rate this post!
[Total: 0 Average: 0]
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ